İnsan evladının en naif icatlarından olan bu iki eşyayı, icat edilişinden bu güne bilgisayar, otomobil, uçak vb. diğer icatlarla kıyasladığımızda en az değişim (hatta esas olarak hiçbir de diyebiliriz) geçirmiş araçlar sınıfına yerleştirebiliriz.
Girdikleri her fotoğraf karesinde ya da film sahnesinde sahicilik, içtenlik vb. duygularının nasıl olup da hoş bir rüya gibi beliriverdiğini anlayamadığımız ve bulundukları ortama birdenbire kendilerine has ruh ve atmosferi katıveren bu iki şirin şeyi, bu denli manalı ve çağrışım yüklü gösteren nedir acaba?
Şemsiyeyle başlayacak olursak (Kelimenin Arapça güneşlik anlamına geldiği vb. etimolojiye girmek istemiyorum.)yaygın bilinen işlevinin insanı özellikle yağmurda korumak olduğu düşünüldüğünde yine insan evladının en eski arketiplerinden biri olduğunu düşündüğüm; yağmur, kar, fırtına gibi doğa olaylarından korunmak, bir yerlere sığınmak isteğinin- ki yağmurla karşılaşmak veya yağmura yakalanmak halinin insanın masumiyetinin en hoş dışavurumlarından biri olduğunu çoğumuz hissetmişizdir-beton, metal, benzin vb. ve adına, modern hayat dediğimiz unsurlarla koptuğumuzun ve yabancılaştığımızın söylendiği, doğal, doğa karşısında biçare, yalnız ve çocuksu halimizin yollarda, sokaklarda rengârenk boy göstermesidir şemsiye. Şemsiyenin değişmeden bugüne gelmiş şekliyle ruhumuzun her şeye rağmen değişemeyen unsurlarının bir araya gelişi şemsiyeyi, şemsiye yapmıştır diyorum.
Bisikletin bir çocukluk arzusu, çocukken hediye edilmesi en çok istenen bir nesne oluşu(şemsiyede böyle bir durum yoktur) zihnimizde onu bir tür oyuncak haline dönüştürmüştür. Bisiklet, otomobil gibi mekânı hızlıca değiştirip görece bir özgürlük yaratma aracı olmaktan ziyade rüzgârın, güneşin, temiz havanın hissedildiği yavaşça değiştirilen mekânların duyusal ferahlığını hissettirir. Mekânların abartılı sayılmayacak bir hızla değiştirilebilme imkânının araca yine çocuksu bir özgürlük hissi kazandırdığını da tabii ki yadsıyamayız. Bisiklet ve şemsiye belki yüz yıldır hiç değişmeden kalmış yüzleriyle, yaşamın sürekliliğini, kalıcı eşyaların güvenli akrabalık duygusunu veriyordur belki de.
Yaşar Akalın